YÜREK ÇAĞRISI – Adnan Yücel

ADNAN YÜCEL YÜREK ÇAĞRISI

Acılı yağmurlarla düşmüşüm yere
Tatlı su göllerine akamıyorum
Yüzüm yüreğim deprem dalgası
Bu gül kıyımlarına bakamıyorum
Her sevi bir türküdür bağrımda
Her öfke bir ağıt
Ağıtlar kuşatmış dört yanımı
Kendi türkülerimi haykıramıyorum

Şarkılarla süsleniyor ufuklar
Yüreğim patlıyor dağbaşlarında
Yüreğim
Sancımı duyar mısın yaralarında
Kuş seslerinde yas ezgileri
Şarkılar sabır ve çile makamında

Mendilimde öfke çıkınımda bilinç
Uykusuz kalır mısın kitaplarıma
Dudaklarımda hüzün
Avuçlarımda sevinç
Kulak verir misin çığlıklarıma
Dağları aşarak gelmişim sana
Demir kapıları kırarak
Işık olur musun karanlıklarıma

İsterim ki senden
Yaylalarda otlak olasın
Ovalarda ırmak olasın
Yayılasın göğsümün kırlarına
Sarasın beni sarasın

Dalların sevdası düşmüş toprağa
Olgun meyvelere hasret gençliğimiz
Zamanın billur çağlayanı
Gürül gürül akarken avuçlarımızda
Bir damla yağmur adına
Yakarmış dağbaşlarında yüreğimiz
Gökyüzünde sanılmış bütün yaşam
Gökyüzüne çivilenmiş ellerimiz

Ateşler yine parlıyor dağlarda
Dolular yine kırıyor çiçekleri
Gecenin karnına inerken şafağın tekmeleri
Bulutları delen ışıklar
Ezik ve kinli
Aydınlık iri
Sanki kocaları işkencede kadın gözleri

Nasıl kapanır bu kanayan yara
Nasıl anlatılır ki sana bu hal
Terimde tuz gözyaşımda bal
Bağdaş kurar mısın soframa
Gözlerimde umut yüreğimde aşk
Ölümleri boşlayıp düşer misin sevdama

İsterim ki senden
İnancıma aşık olasın
Zindanıma ışık olasın
Yürüyesin gönlümün yollarına
Sorasın beni sorasın

İnce kabukları zorlanıyor zamanın
Gelecek damlıyor yorgun havuzlara
Damlalarda yılların gelin yüzü
Suların üstünde koskoca bir çağ
Umutlar sığmaz oluyor alanlara

Baharda gâzel dökme bahçelerime
Ben yaşamayı bilmez miyim
Çocuklarım okul yollarında
Okullarım sabah kollarında
Sanki güzellikleri görmez miyim
Papatya beyazlığında ölüm sarısı
Karanfil kıvrımlarında kan
Bu çiçekler uğruna ölmez miyim
De gülüm ben seni sevmez miyim

Bahar değil acı yükleniyor dallarıma
Yapraklarımda ayrılık
Meyvelerimde gurbet
Vuslat olup gelir misin kollarıma
Ellerimde kış saçlarımda kar
Cemre olup düşer misin toprağıma

İsterim ki senden
Yılgınlıkta inanç olasın
Zulme karşı direnç olasın
Gömülesin aşkımın sularına
Göresin beni göresin

Göresin ki destan edesin
Söyleyesin dillerden dillere
Bir türkünün dizelerinde
Bir kavalın nağmelerinde
Alıp başını gidesin
Bağrı yanık yeller üstünde
Güneşin rengiyle düşesin ufuklarıma
Kırasın karanlıklarımı kırasın

Adnan Yücel
-soframda kaval sesi-

YÜREĞİM BİR KÖRFEZE – Ender Sarıyatı

GEMLİK KÖRFEZİ ENDER SARIYATI YÜREĞİM BİR KÖRFEZE

nereye baksam yüreğim bir körfeze açılır
üzerinde uyanması geç kalmış tarihle
bir ceylana koşturur
elinde hançer
yüzünde mor dağlar
kekik, mezar
ve mermere ince bir oyma gibi işlediğim
hüznüm:

aşamaz soylu aldanışını gerçeklerin
aşamaz gazeteleri dolduran haberler
ölüleri
sabahsa acıya
bir bardak daha eklenen şarap
günün yoksulluğa çıkan ilk atlısı
uzanmıştır gecenin baykuşu körfezden
bir gökyüzü açar aşkımızın bu saatinde

güzü usulca iliştiriyorum boynuma
boynuma kaktüs, yalnızlık
ama düşünüyorum bu şato eskisi
benim gece yarıları koşturan faytonlar
rüzgâr, söndürüyor aydınlığını şamdanın
ama bu şato benim
bu yalnızlık yalnızlık bu

kanardık alışkın olmadığımız ölüme
testiler, o büyük korkumuz
yalnızlık:
geçerim bir gün seni
titrek kadının saçlarından çözerek
çözerek seni bir gün
geçerim dar köprüsünden yüreğimin
körfeze bir gök resminin yürek kulesinin
geniş çığlığından yarasalarla

nereye baksam yüreğim o körfeze açılır

Ender Sarıyatı
(1948-15 Şubat 1976)
-Erken Ölümlü Şairler Antolojisi
Derleyen: Ahmet Günbaş-

 Görsel: Gemlik Körfezi

SIĞINAK – Refik Durbaş

REFİK DURBAŞ SIĞINAK.jpg

O kız parkta, park kanepesinde
dün akşam, bu akşam, her akşam
hangi sonbaharın nevruzuna bakıyor
kendisi olan hüzünle, hüzünlerle Fahri

Ufuk çizgisinde bir demet manolyayı
bulutlara saran bir atmaca
gökyüzünün ara sokaklarında uçarak
keten gömleğini giyinmiş o kızın
hangi yalnızlığında konaklıyor Fahri

Akşam, hüzün de çiçek açar mı Fahri?

Çay mı içiyor? ” Bir yudum da beni iç
ve dudağını öpmeme ruhsat ver
koynuma gir, cennetim ol”
diyemeden hangi akşamın
sevda kepengini indiriyor Fahri

Eski hayatımda arkadaşlarım vardı
hiçbiri kalmadı, adımı dahi unuttular Fahri

O kıza parkta, park kanepesinde
dün akşam, bu akşam, her akşam
“Sevgilim olur musun ?”
Diyemeden onun hangi
hasretine sığınıyorum Fahri

Refik Durbaş
– Sözcükler D. Mayıs/Haziran 2017-