Tedirginlik – Ahmet Erhan

AHMET ERHAN TEDİRGİNLİK

Bir tek insan bile geçmiyor sokaktan
Ay, verimli bir sarmaşık gibi titreyerek pencereme dolanıyor
Rüzgârda sayrulan kâğıt parçaçıkları
Bana, ayaklarını sürüyerek yürüyen birinin seslerini getiriyor…

Yorganı başıma çekip, büzülüyorum yatağımda
Karnıma dayayarak titreyen dizlerimi
Bir anda silah seslerine dönüşüyor
Ötede, bozuk bir musluktan damlayan suyun sesi.
Ve kurşunlar mekik dokumaya başlıyor evin içinde
Perdeler yere iniyor, duvarlarda derin izler
Çiçekler havaya savruluyor, yalnızca upuzun bir
gövde kalıyor geride.
Camlar kırılıyor, kitaplar delik deşik
Ve son kurşun beynimi dağıtacağı an
Uçsuz bucaksız, saçma sapan bir sessizlik…

Kalkıp bakıyorum, hiçbir şey olmamış
Her şey şaşılacak kadar yerli yerinde:
Masa, iskemle, yarım kalmış şiirlerle dolu kâğıt tomarları
Ve içindeki çay artık iyice soğumuş olan eski püskü bir demlik…

Sessizce giyinip, yüzümü yıkıyorum
İlk gürültülerinde yeni bir sabahın
Kapının önüne bırakılmış bir gazete,
koridorda çocuk sesleri.

Dışarda gökyüzü alabildiğine derin.
Bir kahveye oturup, dostlarımı bekliyorum
Seyre dalarak, bir çay bardağının içindeki
Sakin, gülümseyen bakışlarını gözlerimin.

Ahmet Erhan
1979
-Bugün de Ölmedim Anne-

Neyzen – Ahmet Erhan

AHMET ERHAN NEYZEN

Neyzen, üfle bu geceyi
Kalbimi yağmur ütülesin
Bırak herkes inansın
Yaralar ikliminde kaldım
—Bukowski senden çok satıyor
Seni zaten kimseler tanımıyor
Neyzen, üfle bu hayata beni
Uzağında çırağın olayım

Mecrâ belli, Mecnûn meçhûl
Şimdi herkes saksafoncu
Neyzen, bir limon da ben alayım
On beş yıl sonra bulayım adresimi
Bilmezsin, doğma büyüme alaylıyım
Alkol, tütün ve onmaz bir yara
Belki öldüğüm yaştayım…

Ahmet Erhan
-Ne Balık, Ne De Kuş-

Ahmet Erhan (8 Şubat 1958 – 4 Ağustos 2013) Anısına…

tumblr_inline_ou5zsizfEB1rwbkre_540

Kiraz Mevsimi – Ahmet Erhan

Kiraz mevsiminde rakı içmedim
Yatmadım olmadık kuytuluklarda
Serumlarla doldur boşalt yaparken bedenim
Bekledim sessizce gönlümün ücralarında

Dünyaya yine de bir ağırlıkmış hacmim

İzmit’te bir sevgili, ölüm oruçlarında iki çocuk yitirdim
Ne ilgisi var, Türkiye buralar
Alnımı toprağa yapıştırıp yürüdüm

Şairler, hükmüm bir kör tırnak kadar

Kalksam attığım her adım kan kuyusu
Otursam sağım solum uçurum
Kimyama derbeder hayatlar karışıyor
Ölsem sanki buğum camlarda yaşıyor

Kiraz mevsiminde rakı içmedim

Demek ki İstanbul bana böyle yakışıyor…

Ahmet Erhan
-Ne Balık, Ne de Kuş-

Sorular – Ahmet Erhan

sorular - ahmet erhan

1
Bari sen susma, yolun kıyısında açan gelincik
Sustuk biz, kendi içimize gömüldük

2
Bıçak kemiği de delip geçti artık
İliklere buz gibi yapışıp parçaladı
Hepimiz, elimizden gelen bu, dedik
Ve eve erken döndük akşamları

Her şey tarih ırmağının akışına kaldı.

3
Ağır ağır açılıp gıcırdayan kapılar
Sorular sorular sorularla bölünür uykularım
Ben şimdi hangi çağın aynası,
Deşilmiş hangi yaranın ağrısıyım?

4
Çiçeksiz dal uçları şimdi usul usul
Şimdi usul usul kuruyup çatlamakta

Soru sorduğum her şey, soru soruyor bana

Ahmet Erhan
1981

Gökyüzü Maviliğinden Soyunuyor – Ahmet Erhan 

Gökyüzü Maviliğinden Soyunuyor - Ahmet Erhan

Gökyüzü maviliğinden soyunuyor
Gitsem kime, kalsam kimde, nereye kadar?
Sılasızım işte, gurbetim de yok
Adres defterime adlar değil
Yalnızlıklar yazılıyor.

Bir yanda yurdum ve uçurum sözcüklerindeki
O sersemce, o saçma uyak
—Demek ki, iki sözcükle de bir şiir yazılıyor
Yüreğimi, yüreğimi bir bıraksam
Dünyanın telaşına katılacak
Yine birileri dağlarda kahraman
Salonlarda mümin oluyor.

Gökyüzü maviliğinden soyunuyor
Akşamdandır diyorlar, dünya hâlâ dönüyorsa
Öyle dalgın, umarsız…
Sorsam neyi, bağırsam kime, beni kim anlar?
Bir kaçık şair diyecekler
Anca yalnız, kanca yalnız…

Ahmet Erhan
1983
-Zeytin Ağacı-

Ahmet Erhan, (8 Şubat 1958 – 4 Ağustos 2013) Anısına saygıyla..

sair-ahmet-erhan-yasamini-yitirdi-2013-08-04_m

Uzun Bir Şiirin Son Dizeleri

I.

Hayatı bir gömlek gibi sıyırsam mı üstümden?
Yüreğimde, kuyruğunu bırakıp giden bir kertenkelenin tedirginliği
Ya da yollar, yollar, yollar boyunca
Bastırıp dursam mı yarama ellerimi?
O kadar kolay değil unutmak
Ölüm bile istemez olur adamı gün gelir
Son anda göze ilişen bir çiçek,
Uzaktan duyulan bir çocuk sesi…

Kan mı tutuyorum avuçlarımda?
Yoksa ufaladığım güllerden mi?
(Nerden geldi bu kırmızılık?)
Ölüme en uzak bildiklerimiz bir bir ölüyor.
Mezarlığa giden yolda ayak izlerimiz çoğalıyor.
(Nerden geldi bu karamsarlık?)
Bağırıp çağırmayı o ölülerin anılarına yakıştıramıyorum
Söylevleri de dinlemiyorum artık
Sen ölmedin, yaşıyorsunları…
O ölüleri yaşatacak olanların çoğu
Kapılarını erkenden örtüyorlar akşamları.

O kadar kolay değil kurutmak
Yaşlarla dopdolu gözlerini anaların
Yumruklarımız bir bayrak gibi dalgalansa da
Bakışlarımız uzak bir yerde, dişlerimiz kenetli…
Ölümse eşikte soluk soluğa.
Ve nicedir silah sesleri boğuyor
Bu dünyanın en güzel sözlerini.

…….

XII.

Dindi türküsü yaralı cırcır böceğinin
Sesini arıyor şimdi unutulmuş bir yazın kuruyan dallarında
Masasını topluyor, kitaplarını, sigarasını
Yazı makinasını kapatıyor usulca.

Dindi türküsü yaralı cırcır böceğinin
Onu artık kim sorar, kim anımsar?
Soluk dergi sayfalarında kalmış bir kaç şiiri
Nasılsa bir yerde su eritir, ateş yakar.

Dindi türküsü yaralı cırcır böceğinin
Bir portakal çiçeğinin koynundaydı doğumu
Karlarına gömülürken dumanlı bir kentin
Belki bundan, uzak bir denizin inleyişleri duyuldu.

Dindi türküsü yaralı cırcır böceğinin
Bir yaşam boyu yarasını sözcüklerin ardına sakladı
Sevdi çoğu insanı, tükenircesine sevdi
Çoğu sevgisinde yanıldı.

Sorarlarsa, onun karların üstüne düştüğü yerden
Bir portakal ağacı fışkırdı dersin
Kanı özsu oldu, dallara yürüdü
Öldü dersin, ölümü uzun bir gülümseyişe dönüştü.

Ahmet Erhan
1980
-Alacakaranlıktaki Ülke-

 

Aşk – Ahmet Erhan

IMG_20180208_0003

Yıllar sonra hatırladım ben o aşkı
Sokakların yağmurla dolduğu bir güne gömdüm
Kalbim aklımın ardında bir kapıkulu
Değildi, tek gerçek sevgilimdin benim

Değildi henüz, meyhanelerde boş bir masa
Parklarda bir öpüşlük ferahlık vardı
Çılgınlığın külünü karıştırdığımda
Yoktu ateşle ihanetin birbiriyle buluştuğu

Sendin, tek gerçek sevgilimdin benim
Bugünü unutma, beş ekim doksanbir gece
Ben seninle bir kağıt, bir kalem kalarak seviştim…

Ahmet Erhan
-Deniz, Unutma Adını!-

İlk Vasiyet – Ahmet Erhan

AHMET ERHAN

— Oğlum Deniz’e

1
Ben bütün yenilgileri yaşadım
Kalmadı sana hiçbir şey
Oğlum, biricik muradım
Bir su damlasıdır kapıyı gözler.

Tükürür gibi bakıyor yüzüme dünya
Kırılmış ağacımın o tek sürgüsünü
Oğlum, biricik muradım
Benden ötelere döndür yüzünü.

2
Uzun bir sözcükse ömrüm
Oğlum, son iki hecesin sen
Günüm geceye ilikli
Yanımda yok bir kimsem.

O küçücük odada soluğun
Mavi resimler çizer havaya
Avludaki kiraz içini çeker
Elma, armut, akasya.

Artık evin erkeğisin sen
Erkencisin bu konuda
Seninle büyüyecek bil ki
Uzaktaki şu baba.

3
Geçip gidiyor günler
Boğuk bir sis altında
Elimin ucunda defter
Köpürüp duruyor boyuna.

Ne yazdımsa oğlum
Bugüne kadar böyle
Sanki bir yaz günü
Savruldu akşam esintisinde.

Geçip gidiyor günler
Evim uzak, yol yakın
Ölüme kedere, acıya
Cinnet, cehennem, intihar…

4
Gecenin son otobüsü
Hoşçakal oğlum
Alnımda bir seğirme
Yüreğimde hüzün.

Gecenin son otobüsü…
Şimdi soluk bir ışık
Gençliğimin kenti
Dönüş yok artık.

Gecenin son otobüsü..
Götür beni uzaklara
Gecenin son otobüsü
Oğlum gelir nasılsa.

5
Yağmurun diliyle konuştum
Uzandım taşların eliyle
Oğlum seni düşündüm
Galata’da eski bir evde.

Denizin dikeninde uyudum
Uyandım ter içinde
Oğlum seni düşündüm
Geçmiş zaman kipinde.

Yolların arklarından baktım
Gözyaşların merceğiyle
Oğlum seni düşündüm
Hasretlerin ikliminde.

Deniz.. Ölümde bile..

6
Oğlum unutma adını
Sana boşuna konulmadı o
Oğlum unutma adını
Göğe çizilen resimleri hatırla
Oğlum unutma adını
Dağları teğelleyen suları
Oğlum unutma adını
Kardeşliği, cesareti ve yanılgıyı
Oğlum unutma adını
Tarihe karşı yürüyen bedenleri hatırla
Oğlum unutma adını
Ve tarih olan sonra
Oğlum unutma adını
Hep ipte olacak boynun
Oğlum unutma adını
Yaralı, acılı bir yurdun
Oğlum unutma adını
Kanı, çiçeği olarak..

Deniz.. Unutma adını…

Ahmet Erhan
1988
-Deniz, Unutma Adını!-

DENİZLER, DAĞLAR – Ahmet Erhan

IMG_20180208_0002

Yağmuru gökten sağmaya kalkarken
Topraktan bir çelme yedim
Burnumun hayrını gördüm
Kırık çıkık bir hayat düştü payıma

Siz mi küçüldünüz, ben mi yaşlandım

Ey denizler, dağlar dağlar ey
Gırtlağıma bir ur, kalbime gurur
Yapıştırıp da vurdum yollara
Bir yağmur damlasının hüznüyle
Gelmeyen o tek damlanın hüznüyle
Yoktum, bir hiçtim, hiçliktim
Saltanatım deniz seviyesindeymiş meğer
Toprağın derinliklerindeymiş tarihim

Ey denizler, dağlar dağlar ey
Henüz düşmedi o damla…

Ahmet Erhan
-Sahibinden Satılık-