MEHMET TANER’E BİR AMFORA – Cevat Çapan

Sömbeki’den demir alıp yeniden
Adalar Denizine açılıyoruz fora yelken.
Kulağımda suskunluğu seçen bir arkadaşın
“Veda Vezinleri”,
belleğimde yıllar ince sığındığımız
gizli koyların yanıp sönen yakamozları.
Rotamız rüzgâra bağlı.
Belki korkusuz korsanların yağmaladığı
geçmiş çağlardan kalma
o batık limanlardan birinde geceleriz,
belki de kıyıdaki yıkık bir antik tiyatroda
Öripides esrik Dionisos’u canlandırır bizim için
eski oyun yeniden canlansın diye.

***

Derken Bünyamin yarı uykulu soruyor,
“Ufuk çizgisi nedir? Neden o kadar önemli?”
“Yeryüzüyle gökyüzünün birleştiği çizgi” diye
fısıldıyorum kulağına, ” biz yaklaştıkça,
bizden uzaklaşan, gene de gözlerimizi
bir türlü ondan ayıramadığımız.”

Süreyya Berfe
-Sözcükler D. Temmuz Ağustos 2021-

📸 Sömbeki, Yunan Adaları…

ZAMAN ZAMAN İÇİNDE – Cevat Çapan

İsmet Sungurbey Edip Cansever’e ne zaman rastlasa,
“Yeni tragedyalarınız var mı, Edip Bey?” diye
ünlü şaire kibarca sorardı.
O zamanlar, her gece olmasa da, bazı geceler,
Beyoğlu’nda Medeni Hukukla Edebiyat kol kola gezer,
bazı geceler Heybeli’de mehtaba çıkardı.
Kandilli’nin ihtiyarları da körfezin dalgın sularına bakıp
Göksu’yla Küçüksu’daki âlemleri hasretle anarlardı.
Canan bile o demler biz hayranlarının meclisinden
kendini esirgemez
önce bir lahza Degustasyon’a uğrar, ardından
tombalacıların ve ayaktakımının alkışlarıyla
bir tatlı huzur almaya dalardı Balıkpazarı’na.

Cevat Çapan
-Sözcükler D. Mayıs/Haziran 2021-

BOĞULMADAN YANMADAN – Cevat Çapan

Dağlarda sisle kucaklaşan dereleri anlatıyor
son mektubunda,
kış aylarında evlerin arkasındaki ambarlara
yığdıkları balya balya kurumuş otlarla
nasıl beslediklerini büyükbaş hayvanları.
İneceği duraktan bir sonrakine kalmış
dalgın bir yolcu gibi okuyorum yazdıklarını.
Geçmişle gelecek arasında kararsız bir gidiş geliş
bizimkisi,
gökyüzüyle denizin birleştiği çizgide salınan
yalnızlıkla uzlaşmış.

Bir zamanlar yosun tutmuş pencere pervazındaki
o suskun taştan yola çıkmıştım ben de.
Her yer biraz daha tenhaydı akşam inerken,
bahçede yaprakları dökülmüş dalların arasından
uzaklarda yükselen karlı dağlara baktım son kez.
Gün oldu artık uçmayan kuşların dillerini öğrendim
yazdığım bu yeraltı notları aranan kan gibiydi,
çoğu aylardır beklenen karın altında kaldı.

Eskiden aşkla ilgili okuduğum ne varsa,
aklımda en çok –belki de adlarının güzelliğinden–
Yusuf ile Züleyha kaldı.
Sonra da Ingeborg Bachmann’la Paul Celan,
onlar her yangında ilk kurtarılacaklardı.

Cevat Çapan
-Sözcükler D, Mart-Nisan 2021-

SULAR KARARSA DA – Cevat Çapan

CEVAT ÇAPAN SULAR KARARSA DA

Kar yağarken denize
görünmez oluyor karşı ada,
yamaçtaki manastırın çan sesi
yankılanıyor Yalıoba’nın
kayalıklarında.
Sonra üstümüze usulca inen
gecenin sessizliği.

Aralık sonu, yalnızlıkla baş başa.
Beklenmedik bir anda
sesler birbirine karışıyor önce,
sonra rüzgâr kalıyor,
nerdeyse duyulmaz oluyor
kumsalı okşayan dalgalar.

Okudukça bölük pörçük
huysuz ustanın acılı destanının
çok uzaklarda, yapayalnız,
bir bir beliriyor sözcükler;
Doğan gün aydınlatırken
kıyının karanlığını,
“Ne görüp de anlayan,
ne bilip de söyleyen var;
gökyüzüne yükselen
bir toz bulutu dünya,”
böyle diyor o huysuz usta.
Bense söylebilseydim
o çekik gözlü kıza,
kara bulutlarla kaplı
gelecek düşlerimi,
çözerdik belki bu bilmeceleri
elini uzatsaydı bana.

Cevat Çapan
-Sözcükler D. Mart-Nisan 2020-

BİR BAŞKA COĞRAFYADAN – Cevat Çapan

CEVAT ÇAPAN BİR BAŞKA COĞRAFYADAN © Tsvetan Ganev

Biliyorsun; seni beklemekten sıkılmıyorum;
belki yağmurlarla gelirsin,
uzayan bu kurak, karanlık günlerde,
belki şimşeklerle, gök gürültüleriyle.
Birden, haber vermeden karşıma çıkman da
şaşırtmaz beni, elim ayağıma dolaşmaz
seni yeniden görmek.

Bu sürgün ikimizin de yazgısı,
herkesle birlikte yaşadığımız.
Buluşmak ortak özlemimiz,
yollarda birbirimizi kaybetmiş olsak da.
Unutmamışsındır kimlerle yola çıktığımızı,
kimlerin yarı yolda kaldığını.
Ezberimizdeki o kısık ıslık sesiyle
sonunda nasılsa ulaşcaktık Kaf Dağına.

***
Çölün üzerindeki bu galibarda renkli bulutlar
bir fırtınanın haberciliğiyle ürkütmesin seni.
Bir kervasarayın yıkıntıları gizemli sessizliğiyle
bekliyor bizi yıldızları göz kırpan o gökkubbe altında.
Bir başka sessizliği çağrıştırıyor bu çöl gecesi,
bir başka yalnızlığı ve terk edilmişliği, uzakta,
bir yel değirmeninin yıpranmış kanatları altında
suların yükselmesini bekliyor alabalıklar, Galler’de
ayışığında

***
“Bir nehrin kıyısında buluşalım,” diyor,
her ayrılışlarında, ” ya da bir köprüsünde
o nehrin iki yakasını birleştiren.
Sen bir ucundan koşarak gelirsin köprünün,
ben öbür ucundan,
kollarımızı açarak sarılmak için birbirimize
bir daha hiç ayrılmamacasına.”
Yıllarca uzak kaldıktan sonra birbirlerinden,
ancak mektuplarla buluşuyorlar yeniden
ve acı bir gülümsemeyle yaşıyorlar eski günleri
kendi başlarına.

Cevat Çapan
-Sözcükler D. Ocak-Şubat 2020-

© Tsvetan Ganev

KAYBOLAN ZAMAN PEŞİNDE – Cevat Çapan

CEVAT ÇAPAN KAYBOLAN ZAMAN PEŞİNDE

—Ülkü Tamer’e

Peki sen nerdesin şimdi?
Sesin duyulmuyor uzaktan.
Hangi hurmanın altında Cemile,
demek bir Türk’e gönül verdin?

Eski açıkhava sinemalarında
—eskimeyen ne var ki?—
seni görür gibi oldum perdede
aşkın gözyaşları dökülürken.

Biraz Beşare Vakim, biraz da Yusuf Vehbi,
Türkçe sözlü, Arapça şarkılı,
her Cumartesi öğleden sonra
gittiğin sinemalar Alemdar, Milli.

Nasıl da geçiyor mu zaman?
Tahiye Karyoka ve Enver Vecdi,
Unutma Abdülvahap’la Ümmü Gülsüm’ü,
Ortadoğu’nun bülbülleri.

Şimdi kılkuyruk ekranlara kaldı
kenarın dilberleri, mahallenin gülleri.
Nerede bıldır açan o mis kokulu leylaklar,
Heybeli’de her gece mehtaba çıkanlar şimdi?

Cevat Çapan
-Sevda Yaratan-

YAZDAN KALAN – Cevat Çapan

CEVAT ÇAPAN YAZDAN KALAN

Denizin tuzlu suları karardığında,
“Fısılda bana adlarını,” diyor balıkçı
denizkızlarına,
“halayıkların olan o renkli balıkların.
Sanma ki bu ilk kaçışım
içinden çıkılmaz kargaşasından karaların.
Çarparak köpüklü dalgalarına gerçeğin
kayalarının.
Uyandır beni ve hatırlat heyecanını yeniden
orman yangınlarının.”

İnce bir yağmur soğutuyor şimdi
kararan çamların sıcak küllerini
ve külrengi bir bulut ufuk uzayıp giden.

Yalnız deniz görünüyor kıyıdaki evin
penceresinden,
duyulan yalnız dalgaların sesi martıların
eşlik ettiği.
Bir yosun kokusu mu meltemle gelen,
kuruyan zeytin dallarıyla yakılan ateşten?

Bir kadın kendi kendine konuşuyor mutfakta
balığın pullarını ayıklıyor bir yandan,
bir de bir çocuk atlasındaki dağlara bakan.

Cevat Çapan
-Uzaktan Yakına-

ÇEŞMİBÜLBÜLÜN İÇİNDEKİ CİN – Cevat Çapan

cevat Çapan ÇeŞmİbÜlbÜlÜn İÇİndekİ cİn

O uzun kış gecelerinde
neyi aydınlatıyorsa Alâaddin’in lambası,
biz onu ezberlerdik
bulutların arasından gülümseyen
aya bakarak.
Uluyan kurt sesleri duyulurdu
donuk, karla kaplı, uzayıp giden ovada.
Geceyi birlikte beklerken bu sesler miydi
bizi korkudan birbirimize daha da yaklaştıran?
Usulca açan bir gül gibi belirirdi sabah
sen o sıcak soluğunla üfleyip
lambayı söndürürken.

Sonra ilk vapur iskeleden uzaklaşır,
bu kıyıda da kuşlarla başlardı sabahlar,
uçan balıklarla yarışırdı son kuşlar.

Cevat Çapan
-Sözcükler D. Ocak-Şubat 2019-

Dönüş – Cevat Çapan

Dönüş – Cevat Çapan

Yıllar sonra
odanın kapısını açınca
senin yerine
arkası dönük iki kadın görüyorum
yaşları belirsiz
biri kollarını balkonun korkuluğuna dayamış
öbürü kapının pervazına yaslanmış
uzanıp giden ovaya bakıyorlar
akşam serinliğinde.
Bakışlarının ucunda
mor dağlar yükseliyor
ve inen davarın
çan sesleri duyuluyor uzaktan.
Kapıyı aralık bırakıp
alacakaranlıkta
dağın doruğuna tırmanıyorum
yorgun atımın yedeğinde.

Cevat Çapan
-dön güvercin dön-

Yalıoba Günlükleri – Cevat Çapan

CEVAT ÇAPAN YALIOBA GÜNLÜKLERİ Darek Mitręga

Bir bir çatlıyordu kılcal damarlar.
“Mutluluktandır.” dedin.
Yeşil bir koku yayılıyordu havaya
biçilen otlardan.
Bilinmez bir yönden esiyordu meltem
bir düşten uyanmadan,
bana senden haber getirircesine.
Acemi gözlerle baktım eskimiş dünyaya:
sabahın ovada dağılan sisini gördüm,
sendin uzaklaşıp giden dağlardan dağlara.

——
“Güzel ” anlamını yitirdi diyordu derviş
akşamın geceye dönüştüğü bu saatlerde.
Ey dünya, koca dünya, uçsuz bucaksız çöl,
oysa kendini alışmış sanırdın sen gülüne
dikenine…
Şimdi yürürken Karasu boyunca
daha Murat’ karışıp Fırat olmadan,
atının yedeğinde, aklında bilmediğin
uzaklar ve daha kavuşmadığın gece.

——
Çıkar dağlara uzakları getirirdin bize kekiklerle
sabahları denizi sererdin önümüze olanca
maviliğiyle,
karşıda ıssız bir adanın çakıllı koyuna sığınan
korsanlar, geceleri lacivert sularda yansıyan
ateşler yakarlardı, sessizce beklerdik biz.
Kayaların ucunda yaşlı bir kadın, siyahlar içinde,
dip sulardaki yosunlara bakarak
bir zamanlar deniz kızlarından öğrendiği
şarkılar mırıldanırdı kendi kendine.

——
Lambanın titreyen ışığında seyrederdim seni
kış için bana eldiven örerken,
Uyuya kalırdım elimde mavi kalem
boyarken harita defterimdeki denizleri.
Göller yeşil olmalı diye sayıklardım düşümde,
kamışlar sarı,
ve bembeyaz durgun suda yüzen nilüferler.

——
Bir şarkı söylerdim içimden
seven herkesin bildiği,
geleceklerin gelmediği
bir ağustos sonu.

Uzak bir yel değirmeninde
bizimle vedalaşırken yaz.

——
Bir zeytin ağacının gölgesinde,
Ağustosböceğinin sesinde,
nasıl canlanıyor şimdi
zamanın göz kırpan ışıltısında
o deniz feneri gülümseyişin.

Çevat Çapan
– ara sıcak-

©Darek Mitręga