yankı – Sennur Sezer

Rüzgârı hızlandıran kanatlarla
Değiştiriyorum görüntüleri:

–Ağrımasa bilir miydim
Yüreğimin yerini?

Tiksiniyorum soğan kokusundan
Kızgın yağdan,
Zorunlu, ucuz, özenli sofralardan,
Her akşam döndüğüm.

–Ölüm
Düşlerime giren bir şehir
Kesemin elvermediği
Bir sergi
(Miro belki).

Otuzunda yaşlandı bizimkiler,
Taşıdılar kanseri en güzel yerlerinde.
Kırka varmadan öldü çoğu.
Kanserleşmeden.
Doğumda öldü de dağ gibi kızlar,
Dal gibi kızlar işkencede dayandı.

–Ağrımasa bilir miydim
Yüreğimin yerini

Döndünüz.
Kırlangıçlar da gitti,
Bırakıp suya gölgelerini.
Sesiniz yorgun, sesiniz üzgün,
Sesinizde özlem, sesinizde…
–Umut yok hayır–

Rüzgârı hızlandıran kanatlarla
Değiştiriyorum görüntüleri:

–Ağrıdıkça bilirim
Yüreğimin yerini.

Sennur Sezer
-afiş, 1991-

kirlenmiş kağıtlar – Sennur Sezer

Bilir misin bekleme salonlarını küçük istasyonların?
Akşam saatleri, uzak İstanbul’a, Ankara’ya.
Dünya’ya birden iner karanlık. Ve üstüne sinmiş is
kokusuyla, hep geç kalırsın artık.

Uykusunu alamamış beden, acımış yağ ve
tanımadığın bir koku ortalıkta. Belli ki çoktan gelip
gitmiş posta. Ve ışık ışık geçen hızlı tren durmaz
bu aralıkta. Geç geldin.

Bir söylentiyle büyütülür herkes: “Gündönümü
şenliklerin ateşleri sönmeden geri döner
zemheri. Tipiye karışır erkenci çağla, çiğdem…
Savrulur erik çiçekleri. “Boy atamayan ahlat
yineler: “Geri döner zemheri…”
Ve tadını kalın kabuklar ardına saklar…

Kadınlar, ki yoklukları farkedilir olsa olsa. Kadınlar,
bir yazma, bir renk, bir devinim… Karıncalar kadar
olağan… Payları karıncalar kadar hayatta.
Göçerler, trenleri tanımadan. Selvisiz ve söğütsüz
bir ıssızda, katar katar gece taşları.

Bekleme salonları. Ucuz tütün, mektup torbası ve
bir öykü: cılız ışığıyla. Susuz ve ışıksız köylerin
kapısı. Dünyayı bir durak sayanlara, örnek:
“Budur payına düşen. Bekle…”
Ve gökte gecikmiş bir turna katarı.

Bilir misin bekleme salonlarını?

II

Gül desem gocunur musun, her gördüğüm çiçeğe.
Her dikeni gül saysam… Böyle kıraçlar varmış,
dinledim: Gül diye adlandırırmış her rengi,
Ve gül kokarmış ortalık. Sonra sevdanın
ulaşmadığı kuytularda, karasevda olmuş her
tanışıklık. Ah, dilini anlamadığım kalabalık…

Suçludur erken açan ve erken geçen çiçek
Rüzgâra sinen koku. Yaban diye adlanır
utangaçlık. Hırsızlık yasak ama yağma helâl.
Kirletilmiş düşler, parçalanmış yürek…
Gülün morardığında menekşe sayıldığı…
Gülün tanınmadığı gerçek… Ah, sesime sağır yalnızlık…

Güzle ballanacak dikenleri tanı.
Dil buran meyvelerden sakın…
Ağuludur terle, kanla sulanmayan ürün. Eldeğmemiş bahçe,
görülmemiş düş hayretmez.

Ey adım uydurduğum koşu… Yorulmaz aşk…
Yetinmez aşkınlık.

Sennur Sezer
-Kirlenmiş Kağıtlar, 1999-

ışığın öyküsü – Sennur Sezer

Buğday tarlası ıslandı
Sömürü sürdü bitmedi yıllarla
Toprak gizlemez dökülen kanı
Çalınan ekmeği
O günden beri
Kızıldır gelinciklerin rengi

Kara bulutlar rüzgârla toplandı
Buzla fırtınayla
Gelincikler tutuklandı
Işık gizlendi
Yaz sona erdi
Sıcaktı yalnız
Ana yüreği
Baharı özleyen güneşe koşan
Atlılar birer birer yandılar
Bitti karanlık
Işık yere indi
O günder beri
Kızıldır tan yeri

Şimdi nereye çökse karanlık
Güne döner usulca ana yüreği
Işıyan oğulların kanıdır
Gelen günle
Biriken kinle
Bahar gelecek
Buğday yeşerecek

Sennur Sezer
-Türkiye Yazıları, 1978 /
kitaplarında yer almayan şiirler-

bulut ağrısı – Sennur Sezer

Yapraklarını döküyor çınar
Çiçeklerini topluyor sardunya
Oysa bahar nasırlaşıyor dışarda

Usulca nasırlaşıyor
Günler ellerimiz yüreğimiz
Bir damla su yeter oysa

Bir küçük söz
Kurak gidiyor yaşamak
Bulutlar bulutlar gelmiyor

Usulca nasırlaşıyor yaşamak
Yakalamak zor
Sevgiyle bakıştığımızı
Çocuğumuzun doğuşunu
İş buluşumuzu
Sevinç uzaklaşıyor

Önemli olan biz değiliz
Bu dönen çark
Marşlar grevler baskınlar
Bir güzel sabaha uyanmak
Kitaplar nasırlaşıyor

Bu karanlık yırtılır birazdan
On yıl elli yıl önemli değil
Yaşanan kişilerin değil
Bir sınıfın geleceğidir

Sennur Sezer
-direnç /kitaplarında yer almayan şiirleri –
Oluşum, Ekim1978-

günaydın – Sennur Sezer

Hadi benim gülüm uyan
Önce çayı koy ateşe
Çaylanalım
Allanalım, yollanalım fabrikanın yoluna

Ötede bir böğürtlen
Çorağı dallandırır
Dikeni ballandırır
Dikeninden yenilmez

Hadi benim gülüm uyan
Sar bedenini yola
tütün kıralım, dizelim günlerimizi
çay kıralım
acısından içilmez

İçini bal eyler böğürtlen
Çevresini diken
su demez susuz demez
Çalar boyunu göğe

Hadi benim gülüm uyan
Sar bebeni yalnızlığa
Senetleri yaz paraları say
Seç dudaklarına gülüşü
Ünlüsü ol tezgâların

Böğürtlen
Saksıda
Ne etsen
Çiçek vermez

Sennur Sezer
-sesimi arıyorum (1982)-

eviçi şiirleri – Sennur Sezer

96087925_3194873797189393_5837332219982512128_o

Aşk nedir diye sor
Bir akşam pazarında
Kıymık batar sanki
Soluklara

Dertle kabarmış fincan dipleri
Gözümüzden akamayan damla
Patrona atılamayan tokadın
Çarpılması kapıya

Hangi şarkının sözüdür o
Sabun kokan havlularla
Rakı içmeden sarhoşlatır
Hani sonbaharda

Dinleseniz de duymazsınız
Bu uğultuda

Aşk nedir diye sor
Pazaryerindeki bir kadına
Utanıp yere inerken bakışları
Fıkırdar saçındaki kına

Sennur Sezer
-afiş (1991)-

aşk acemidir – Sennur Sezer

SENNUR SEZER AŞK ACEMİDİR

Bir zamanlar
gece yağmurlarının öptüğü gül yaprakları selamlardı beni.
Yağmurlar ağrılar gibi dindi.
Bir eksik şarkı esip duruyor bahçelerde şimdi:
Ölüm kibirlidir… aşk acemi.

Güneşi hiç görmemiş çiçeklerin kokusu çağırır geceyi.
Orada, uzak güneyde, bu kokuyla sarsılır karanlık. Sevgiliyi
öven şarkılar ışıldar ufukta: Ya leyl, ya habibi, elbi elbi…
Ne gecenin umurundadır, ne sevgilinin… Yalnızların incinir
yüreği:
Ölüm kibirlidir… Aşk acemi.

Altın parçaları gibi sarkar da dallardan iğde, kokusu
anımsamaz çiçeğini. Söyle hangisinden yanasın… Hangisi
daha sevgili. Dudağında dilinde dolaşan buruk tat mı, baş
döndüren koku mu? Söyle özlediğin hangisi? Aşk mı acemi
yoksa … Ölüm mü kibirli?

Bir zamanlar gece yağmurları öperdi gülleri…

Sennur Sezer
-Akşam Haberleri (2006)-

üçüncü adam – Sennur Sezer

ÜMİT YAŞAR BELKİ

Tebeşiri yerde kalmadı
Adı kitapçı vitrininde
“Sınıf” tez günde toplandı

Adı
Öğretmen Rıfat
Severdi çocukları
Lisesinin bahçesi
Evinin perdesi birbirine benzerdi
Detme çatma
Rıfat’a
Ranzada yatma zor gelmedi de
Dert anlatma zor geldi
Sevmenin insanları suç olduğunu
Öğrenemedi…

Sınıfta yerini
Bir başka çileli öğretmen alacak
Kitabın toplanacak
Şiir
Tok adamların
Leylalara yazdığıdır Rıfat
Öğretmenlik: Baba Ana Ot At
Yazmasını öğretmek…

Bilmek görmek
Söylemek yasaktı yasak
Bu günler geçer dedik
Geçti…

Gün doğar dedi ya Âkif
Doğacak…

Sennur Sezer
-yasak (1966)-

boşnak gelini – Sennur Sezer

89658730_3058021594207948_5788330272382517248_o

I

Bosna bir sudur. Köprüsü yok
Çünkü köprüye yeni gelinler gömülür. Hep ayakta kalsın diye.
Hep saygılı olsun diye insana.
Mimarın ilk karşılaştığı.
Kim olursa…
Bosna bir sudur. Köprüsü yok. Çünkü Drina’da mimarın
karısı gömülüdür. İki çocuğu kundakta. Taşlardan sızar sütü.
Kimi de gözyaşı der işçilerin. Gelinler köprülere diri gömülür.
Bosna köprüsüz bir sudur.
Sevgi köprü dinlemez bir sudur. Boşnaklar yadırgı gelin istemez.
Göndermez gelinleri üç çocuk anası olmadan baba evine. Bayramda
bile. Ve sever yadırgı güveyleri. Yaban töresinde gelinler baba evinden
esirgenmez.
Bosna bir sudur. Bosnalı delikanlı hep o kızı söyler.
Gölgesini pencereden gördüğü.”Na demirlu penceru”…
Usul bir gül kokusu ve kara bir saç örgüsü.
Sorar rüzgâr suya “imali?… Var mı?” Neyin sorulduğunu bilmeden
kızları yansılar su: “Neyma…neyma…”

II
“Na demirlu penceru”… Rüzgâr vuruyor kepenklere. Orada köprüde bir çocuk ağlıyor, istiyor annesini. Ve demirli pencerede siyah saçlı bir kız hayali…
“Na demirlu penceru”… Rüzgâr arıyor Boşnak gelinleri…
Arıyor yıkık köprülerde. Uzakta yadırgı bir şehirde, kucağında
bir bebekle bir kadın. Eski bir ninniyi mırıldanıyor.
Özlüyor dilini.
Köyünü soruyor sanki biri…Anasını, babasını…
Haykırıyor birden:
“Yok! Yok! Neyma! Neyma!”

III
Bosna bir sudur Köprüsü yok.
Sevginin köprüsü yıkık, Balkanların güneyinde.
Bosna bir sudur. Rengi Boşnak gelinlerin gözleri.

Sennur Sezer
-Akşam Haberleri(2006)-