AŞKIMIZIN O KARARAN – Behçet Aysan

I.
koştum sana geldim ey acı

ey terkedilmiş
ilençli dinginlik

ey yenilmiş
bir aşkın şarkısı

işte geldim.

bir daha dönülmeyen
o noktada

yıkık

barakalarla kaplı
bir çıkmaz sokakta

erirken

akşamın köpüğü

sadece
yalnızlıktı

her şey tenha.

II.

bakın orda

tozlu yapraklarında

eski
anıların

bakın orda
bir eylül

vurunca hayatımızın
bordasına

ne çıkar

eylülse eylül

bakın orda

bir adam saklanıyor
bir otel odasında

esmer gözlüklü

bir adam
saklanıyor üç yıldır

adı behçet aysan.

III.
ve hüzünlü günler
sürer giderdi

ben de biner giderdim
bir düş atına

yakalayamazdı

küflü ıslak
taş avlular

biner giderdim

al bir düş atına.

IV.
ey gümüş yürek burgacı

ey yenilmiş
bir aşkın şarkısı

ey keder
ey acı
işte gidiyorum

düşerken
ardına söğütlerin

kan
portakalı

gibi bir güneş

düşerken ardına bütün
mutlulukların

ve

aşkımızın bizim
o kararan.

Behçet Aysan
-Eylül ( 1988)
Ceyhun Atuf Karasu Şiir Ödülü-

BEYAZ GECELER – Behçet Aysan

BEYAZ GECELER - Behçet Aysan

bütün hayatları bilmek isterdim
ilginç geliyor bana bir gemicinin
anlattıkları
eskiyen
aşkları bırakıp
yeni yükler aldıkları

beyaz bir gecede.

bilmek isterdim
çamlıhemşin’ li fırıncı
ustanın
niçin
batum’dan göç ettiğini
kömür yüklü mavnayla

beyaz bir gecede.

beyaz bir gecede
beyaz bir gecede

savrulmuş
buralara

saraybosna’dan
elinde hiç işlemediği
nakışı

kış zorlu
makedonya komitacı dolu
buğulanmış camları vagonların

bakışı mavi gözleri dalgın
o kadın

doğurmuş sanra annemi

bilmek isterdim
bozüyük bilecik arasında
bin dokuz yüz kırk yedinin martında

tipi
ve aç kurtlar
saldırınca

tepesinde bir telgraf
direğinin

donan
gencecik hat bakıcısının

hayatını.

beyaz bir gecede.

ne söylenecek
bir türkü

ne yazılacak
bir roman

olan

bütün hayatları

yaşanmış
bütün hayatları
bilmek isterdim.

beyaz bir gecede.

Behçet Aysan
-Yitik Zaman Peşinde)-

Sonlu Bir Ağustosun Şiiri – Behçet Aysan

Sonlu Bir Ağustosun Şiiri - Behçet Aysan

ey ölgün yaz
kirli bir sabahla
doğuyorsun yine üstümüze
tanıdığın bütün
-sabahların
rengiyle,
tanıdığın bütün aşkların.
oysa, ben
sabahın ağaran heybesine
topladığım yıldızların
çekiç seslerini
sağnaklarla işliyorum.

sabahın
ağaran heybesine
hiç bitmeyen sağnaklarla
kalbimin çekiç seslerini.

Behçet Aysan
-Karşı Gece-

ATEŞÇİ – Behçet Aysan

BEHÇET AYSAN ATEŞÇİ

ateş kürerim ateş

söz zincire vurulunca
zincire vurulunca aşk

lacivert
karda

ve buzul
zamanlarda.

odur işim
küllerde aramak elması

küçük bir kasabada kör bir çocuğun
beklediği

şekeri
ve ekmeği

dağ omuzlu kamyonların
gece getirdiği

ışık ışığa
zigana’dan

ateş kürerim ateş

geçmek için
karanlıktan

gepgeniş bir güneşi
tutmak için

ellerim yanmadan

portakal rengi bir akşam
görmek için o günü

hey ölüm

gelmeden ölüm

ömrün yokuş aşağı
gideni ölüm

ateş kürerim ateş

lacivert karda

Behçet Aysan
-Karşı Gece-

FESLEĞENLER – Behçet Aysan

 

bir gün girit’e geri döndüm.

tam üç uzun yıl geçti, deniz
orda her gün köpürürdü.

ve yaşlı bir kadın her gün ağlardı

hiç dönmeyecek olan
bir balıkçı teknesini bekler gibi
aynı kıyıda.

çakıl taşlarıyla
rengarenk,

kırmızı mendil ve usul sesli türküleriyle
oğlundan,
bir tutukevinden gelecek
mektubu.

üç uzun yıl
benim kapımı çalan güneş
onun konuk gecesiyle durmadan yer değiştirdi.

fesleğenler kırağılarla
eski gemi artıkları
saban demirleriyle

yer değiştirdi.

beklediği mektup
hiç gelmeyecekti.

biraz önce nikos’u tuvalete götürdüler
hücremin önünden geçerken
ıslık çaldı

ve korkunç güzel
bir portakal kokusu yayıldı ortalığa

nikos’un ıslığından.

oysa sıcak bir geceydi ve yazdı.

işte o portakal kokusu
hatırlattı bana

bir gün dönmüştüm diye başlayan
selaniğe, pireye, atinaya, pireye

barba hristos’un dönüş öykülerini.

gece yarıları başlayan
gece yarısı götürülmelerle

dönüş öyküleri.

Behçet Aysan

 

 

Behçet Aysan(28 Temmuz 1949-2 Temmuz 1993 ) Anısına saygı ve özlemle…

BEHÇET AYSAN SELİMİYE ORTAOKULU

Ben Behçet Aysan…

1949 yılında Ankara’da doğdum. Babam Girit kökenli. Babamın babası, 1900’yü yılların başlarında Kandiya’dan gelmiş. Ailenin geliş nedeni bilinmiyor. Anne tarafım Saraybosna göçmeni. Ankara’da yerleşmiş bir küçük memur ailesiydik. Ekonomik sıkıntılar içinde. Babam kendi kendini yetiştirmiş bir teknik ressamdı ve şiir yazardı. 1960’lı yıllarda bu şiirlerin bazılarını Defne, Çaba, Hisar gibi dergilerde yayımladı. Halk şiirinden yola çıkmaya çalışan, F.Nafiz, Necip Fazıl, Orhan Seyfi karışımı, kiminde aruz kullanmaya çabalayan bir şiirsever.

İlkokulu 1960 yılında bitirdim. 1955-1960 yıllarıydı. Demirlibahçe ilkokulu. 27 Mayıs 1960, henüz yeniydi. Babam, benim gibi haylaz bir çocuğu okutamayacağı korkusuyla, beni askeri ortaokul sınavlarına soktu. 12 yaşından yeni gün almaya başlayan bir çocuk için sadece heyecan verici bir serüven.

Ve Selimiye Kışlası. 1960-63 Selimiye Askeri Ortaokulu. Ki yıllar sonra 12 Mart kapıyı çaldığında, öğrencilik yaptığım bu tarihi kışlada tutuklu kalacaktım. Selimiye Kışlası ve ilk edebiyat ilgileri. Arkadaşlar, haki elbiseler içinde şiir, arkadaşlardan Hulki Aktunç.

Kaynak :Selimiye Askeri Orta Okulu web sayfası…

Sesler ve Küller – Behçet Aysan

‘ yüz yıldır ülkemizde güzel bir gelecek için
seslere ve küllere, zincirlere ve ölümlere
bütün acılara’

orada duruyorsun, fırtınalar tanığımdır
terkedilmiş
beyaz ve nazlı,

yorgun bir hallacın
attığı
yünler
gibi
dokunaklı.

git diyorlar gidiyorsun
kal diyorlar

ne bir ses
ne bir şarkı.

ey saçlarına ak kuşlar üşüştüren
yüzünü peçesine saklamış

ayın altında
çam dalına asılan

gümüş
gölgesi

göle düşmüş.

kendine bıçaklar bileyen
devrilmiş
kağnı
gibi
yolda kalmış
sevgilim.

altın benekli
fundalıklarda

pusuya düşürülen

geceleyin gözleri bağlı
götürülen
karaca.

inilmedik ne bir deniz
çıkılmadık ne bir dağ

uğranmadık han
bırakmayan

yaralı koşma

sevdalı
im

halkım, sevgilim.

saz yok
mızrap yok

hem konmuş
hem göçebe

hem balık hem kuş
hem ingin hem yokuş

yanık otlar gibi
kavrulmuş

esmer
ve yoksul.

iner şafağın alacasında
karıncalar ordusu
şehre
kenar
mahallelerden
yürüyerek
ve trenlerle.

su satan çocuklarıyla
kapılarında vagonların

çamaşırcı
kadınlarıyla
iner
şehre
sincan’dan
iner mamak’tan

battal gazi
destanı ve
kan kalesi

ve kılıcıyla alinin

mızraklı ilmihalle.

yok başka bir cehennem
yaşıyorsun işte

ellerine
bulaşmış

kara incirin sütü
ve kardeşinin

kanı

habil ile kabilin.

yaşıyorsun
sarışın

onurlu ve âşık

karasevdalar
içinde
aydınlık.

yok senin kayan bir yıldızın

puslu
sekendizin

çolpanın
görünmüyor.

bu gökyüzü

sana
bana dar

telliturnam uçamaz
gelinkuşum konamaz.

tel örgüyle
çevrilmiş

onlara
mavi ve alabildiğine
geniş.

hasretin çırağı
gurbetin

kalfası

ve aydınlıkların
ustasısın

sönünce
mum

sönünce
çırağı

karanlıklara
çarpan

pervanem.

halkım
sevgilim

yanar
güneşte etin kehribar
bir üzüm

çıngılı
gibi.

çıkrık iner
çıkar

çıkrık

varılmaz

dibi görülmedik
körkuyum.

süngerdedir
vurgun yemiş

tütün
dizer
inci
gibi.

karabükte
duman olur

savrulur

gıslavette* işçi.

yıllar yılı

bilirim

döne döne
yıllar yılı

aynı
kitabı okur

adı acılarbilgisi

adı acılarbilgisi

acılarbilgisi.

Behçet Aysan
-Sesler ve Küller-
(1984 Yaşar Nabi Nayır Şiir Ödülü)

*gıslavet;kırsal kesimde giyilen lastik ayakkabı

Düello – Behçet Aysan

DÜELLO...

parçalanmış bir aynada
nakışları esmer bir yüz
yansısını görüyorum 
perçemleri akdenizli
bakışları simli sündüs
parçalanmış bir aynada.

ah! benim bu deliliğim
ıssız bir ada arıyor
yanaşıp çıkınca, şaşkın
dolaşmış çok önceleri
yabanıl ayak izleri
ah! yazık orda binlerce.

titrek bir mum ışığında
yeniden sarsak yüreğim
asla anmayacak aşkı
bir kez daha yapmayacak
yine çarpıp kayalara
su almakta, su almakta
batmaktadır köhne kalyon
yıldızları sönmüş gece.

bir yaz günü oldu bunlar
gri yağmurlar yağıyordu
çekildi bütün kılıçlar
ben bir yanda rakip hayat
denizse köpürdüyordu
ve şarkılar söylüyordu
alabildiğince bir siren
ölmemi istemiyordu.

ne parçalanmış bir ayna
ne mum ışığı kalacak
birazdan gün ağaracak
her gece yeni bir düello
her sabah yeni bir ölüm
hepsi bu şiire sığacak.

20 Temmuz 1992/Ankara

Behçet Aysan
-düello-

SELİMİYE – Behçet Aysan

BEHÇET AYSAN 28 TEMMUZ 15 DOĞUM GÜNÜ

ses ver, suların yelesini bırak aksın, söz ver
damlasın çocuk yaralarına koşarkenki şeyler
sana yeniden sus diyecekler, başla anlatmaya
olsun, kim kocaman bir ölü görmek ister
ay parçalanırken düşer tam kalbin üstüne.

tam kalbin üstüne belki bir rüzgâr getirmiştir
o şimdi tankerlerin yanaştığı yıkık iskeleye
Salacak, uzak bir anı olarak orda kalsın
kadife ceketim, ağız mızıkam ve on üç yaşım
hepsi orda kalsın çok uzak bir çağ olarak.

istemem vermeyin geri dönen mektuplarımı
ağır bir tramvay, akşamüstü, çın, Paşakapısı
bu saatler okul dönüşüdür, gökyüzü bile yatılı
deniz , martılar ve acı hepsi aynı yöne gider
düşlerin gündüz ve gece olarak ikiye ayrıldığı.

bir ranzaya çıkarak kırık camlı pencereden
mor sarı ışıklarla dolardı trenler koğuşa
haki battaniyelerdi sarıldığım annemin eli
ve tahta dolap kapaklarında istasyon adları
sanki bin kilometre uzakta bir şehirdi haydarpaşa.

hep onu aradım tutuşan samanların yanışını
suyun sıcak bir kan gibi külrengi akışını
siyah arabaların çektiği düşlerimin yıldızları
sessizce adıdır bir direnişin ve aşkın yalvarışı
yaşayıp yıllar sonra aynı koğuşta tutuklu olarak.

Behçet Aysan
-düello-

ÇİÇEKÇİ KIZ – Behçet Aysan

BEHÇET AYSAN ÇİÇEKÇİ KIZ

yalova termal yolunda
çiçek satan çiçekçi kız
saçlarına papatyalar
takmış
şarkılar
söylüyor bir yandan.
kederli şarkılar

haydi
çiçeklerim var.

bunlar küpe çiçeği
boynu bükük
ülkem
gibi.

bunlar mor
beyaz
kartopu
çiçekleri

karayazılı
erguvan

üzerlerine bulaşmış
abilerimim kanı.

bunlar zebra çiçeği
bayım,
hiç
görmediniz mi

taşır aynı gökyüzünde

hem umutlu ayçayı
hem karanlık bir güneşi

ama sizin gökyüzünüz
var mı ki.

çiçeklerim var
çiçeklerim

ya küsmüş sardunyalardan
almaz mısınız

pembe açar
pembe düşler için

düşleriniz var mı ki.

yalova termal yolunda
çiçek satan çiçekçi kız
saçlarına papatyalar
takmış
şarkılar
söylüyor, tehlikeli.

Behçet Aysan
-Sesler ve Küller-

Görsel: Saim Dursun