Özgürlük – Yannis Ritsos

Çam pürleri ve kozalaklarla kaplıydı dağın
yamacı.
Tepede durup aşağılardan gelen sesleri dinledik.
Uzaktan çınarlı koyağın uğultusu geliyordu
ırmakların ve vahşi kuşların sesleriyle. Arada,
bir karatavuğun yalvaran cıvıltısı serpiliyordu
donmuş akşamın üstüne o büyük uğultu içinde.

Burada çiftleşti o mağrur atlar,
sevgiye ve babalığa bağlanmaksızın. Sınırsız
bir kişnemedir ufuk. Diz çökmek
bağışlanma getirmez bu tepede.

Yalvarışlara  aldırmadan ölümü bilmek
ve bilmemek neyse, onun bekçisiydi dağın ruhu,
amaçsız ve sınırsız şimdiki zamanın
gururuyla dimdik.

Boş kantinimizin damında
zafer davullarını döver gibi
o korkunç soğuğun çarpan parmaklarını duyduk.

Yannis Ritsos

Çeviri: Cevat Çapan

 

Fotoğraf : Alvar  Astulez

Yirmi Bin Yıldız – Murathan Mungan

yirmi bin yıldız düştü toprağa
yirmi bin yaprak
hangi tarih, neyi, nasıl hatırlayacak?

ölenler kimdi?öldürenler?
sağ kalanlar nasıl yanıldılar sağ kaldıklarına?
tarih sözlü, imtihan ölümlü
aşılmaz mezralar
mezarlıklarla

yıldızlar doğuda ölür
ışık olarak dönerler toprağa
ölülerinden koskoca bir halk yaratanlar,
bir gün sınırlar aşılacak,
aşiretler, töreler, uluslar,
devletler, bayraklar, kahramanlar
ölüler de aşılacak bir gün
çırılçıplak kalacağız artık herkesin olan dünyanın sabahında
bir zamanlar yıldızlar gibi öldüğümüz gövdeler yapraklanırken
aynı toprağa iki ayrı dilde vatan diyenler
buluşacaklar aynı torağın altında

göğünü yitiren doğunun kefeninde yirmi bin yıldız
ışır ışık yıllarında biz hatırladıkça

Murathan Mungan
-Doğduğum Yüzyıla Veda-

metropol – Attila İlhan

su duydum camları dinledim
şehir birdenbire bulut
telefon boş çalıyor
yağmuru içtim serinledim

yaklaşan gecede umutbir kibrit çaksam / aman ha
parlayabilir bütün şehir
alevler elektrik denizi
altın dişli bir kahkaha
karanlıkta yaldızlı izi

vizonlu gece asansörleri
aynalar dudak boyası
dudaklar kanlı bir buğu
sokakta geçer ömürleri
hırsız ve polis tayfası
fahişelerin kovduğu

sinemalar boşalınca son
filmi gözlerine almış gider
yanlışlığına kalabalık
bir kere bozulmasın racon
bıyığı terlememiş itler
sokakta yol keser artık

tren durdu / inen ben değilim
ayak sesleri bir başkasının
sedyede öteki götürülüyor
yağmuru içtim serinledim
içerde sevdiğim sarışın
üşütmüş fena öksürüyor

Attila İlhan
-böyle bir sevmek-

Resim: Ankara – Vadi Park

Son Anlaşma – Yannis Ritsos

Yağmur parmaklarından biriyle çarpınca pencerenin camına,
içeri doğru açıldı pencere. Odanın dibinde
bilinmeyen bir yüz, bir ses – senin sesin mi –
Sesin güvenmiyordu kulağına. Ertesi gün,

güneş indi tarlalardan aşağı, çiftçilerin oraklar,
tırmıklarla indikleri gibi. Yola çıktın
bağırarak, neden bağırdığını bilmeden,
bir an bir parkın parmaklığı yanında dolaşan
bir kadının parlak pembe şemsiyesinin altındaki
bir gülümsemeyi gizler gibi sesine.
Birden orada anladın bunun senin gerçek sesin olduğunu
havayı dolduran bütün o kuşku duymayan seslerle
uyum içinde.

Yannis Ritsos

Çeviri:Cevat Çapan
“Şiir Çevir Denize At”

Hava Cıva – Mehmed Kemal

Bu uyuyan çocuk,
Bu düşünen kadın,
Bu ekmeksiz ev,
Bu köpekli köy,
Benim…
Tarlaların seyri,
Bulutların beyazı,
Ağacın yeşili
Benim…

Bu apartmanlar Sadık Beyin,
Kamyonlar, taksiler,
Kadınlar, çocuklar,
Bankadaki hesaplar
Sadık Beyin.

Tarlalar,
Yağmurlar.
Ağaçlar hep Sadık Beyin.

Sizin anlayacağınız:
Havalar benim
Cıvalar Sadık Beyin.

Mehmed Kemal

Bir Akşam Getir Bana – Ümit Yaşar Oğuzcan

 

Bir akşam getir bana, bütün akşamlardan farklı
Hançerle güneşi, batır deniz kan rengi olsun
En güzel yerinde değişen ufkumuzun
Yaşayalım, eskiden duyduğumuz masalı

Zamanlar kalleş şimdi, herşey artık bir oyun
Manzaralar hüzünlü, insanlar ağlamaklı
Bir akşam getir bana, gizlice ve en saklı
Saatleri birer birer dudaklarınla sun

Günler; şimdi kırık bir cam parçası, boyalı
Gel dinle, telleri ses vermiyor ruhumuzun
Biz bu şehirin gürültüsünde kaybolalı

Bir akşam getir bana, yaklaş, sessizce soyun
Baksana perdeler inik, kapılar kapalı Sus!
Akşamla gelişini kimseler duymamalı

Ümit Yaşar Oğuzcan

Yakarış – Kavafis

Deniz derinliklerine çekti bir gemiciyi.
Anası habersiz, koca bir mum

yakmaya gidiyor Meryem Ana’ya,

oğlu tez dönsün, denizde fırtına kopmasın diye-

ve hep rüzgârda kulağı,
Ama o yalvarıp yakardıkça,
sessiz ve üzgün bir yüzle dinliyor Meryem,
bilerek beklediği oğlunun bir daha dönmeyeceğini.

Kavafis

Çeviri: Cevat Çapan